16 Eylül 2011 Cuma

Yalnızlıktan terk bu şehirde
Ne zaman denizi görmek istesem
Başımı kaldırıp aldanırım
Gökyüzünün maviliğine
Kuşlar balık misali…
Bir çiçek kokusu duysam mesela
Sırtına binip yanına gelirim,
Sen bilmezsin
Yalnızlıktan terk bu şehirde yaşamak
Sözlükleri tekrar en baştan yazmaktır
Her şey olabildiğince yalan ve hayal…
Ne diyorum sana
Yalnızlık bile terk etmiş bu şehri
Ama bana sorarsan
Yalnızlıktan terk bu şehirde
    Hangi yalan senden güzel olabilir ki?

11 Eylül 2011 Pazar

Sarı şehrine geldiğimden beri
yalnızlığımın
Kaç kızın çocukluğu
öldürüldü yataklarda.
Kör ellere sıkıştırılmış
bir tomar para ile
Tutuşturuldu ellerine kadınlıkları
Ve sonra da
Boy boy çocukları...
EMRE DOĞRUL

28 Şubat 2011 Pazartesi

Felluce'de bahçeli bir ev.
Bahçesinde ağacı,
Ağacında meyvesi,
Gölgesinde bir çocuk...
Çocuğun arkasında duvar.
Tepesinde güneş.
Duvar delik deşik
Duvar sanki kızılderili.
İçinden akabiliyor zaman
Ve güneş
            boyarken hiçliğe
Zamanın izlerini
Kanamasın bir daha
Hiçbir çocuğun gölgesi

EMRE DOĞRUL

25 Şubat 2011 Cuma


kış geliyordu kente
usta bir hırsız gibi güpegündüz
kapıdan, bacadan,
gözünün seçebildiği herhangi bir semadan
topluyordu zamanı dolan yetimleri...

EMRE DOĞRUL

24 Şubat 2011 Perşembe

çoğalırken hüzünler,
 ağlamaklı görüntüsü
 ve garipseyen dokunuşlarıyla
 lâl olmuş bir aşkı
                    anlatıyor kaderine.
 hangi kederde adını görse,
 ıslak bir şehir kaybolur
 zamansız gülüşünde

EMRE DOĞRUL

Sanki uçasın gelir,
Kaçabilmek çare midir ki
Hayallerin bile açlık kokarken?
Emin olamadıklarınla doludur dünyan
Kimsesizliğinin cebi delik...
Ama sen yine de ağlama bir duvar boyu
                                                  kırmızı kırmızı.
Ne de olsa bahardasın .
İçinde sevişenlerin, sadece kediler olmasına rağmen.

22 Şubat 2011 Salı

Cepte birikiyor
             kurulmayan hayallerin sermayesi.
Ve kabullenmenin rahatlığıyla,
Ölmek bundan böyle sadece bir istatistik tanrım !
Öyleyse haydi girelim artık,
Doyumsuz toprağın karnına.
Ne olsan da,
Olsan da olmasan da,
Ne de olsa
Hayat devam ediyor
Pelesenk olmuş ölümsüz bir dile.
Ve kanun hükmünde ağız birliği edilmiş adeta;
Ölenle ölmek yasak
21. yüzyıl civarlarında.


EMRE DOĞRUL

24 Ocak 2011 Pazartesi

Demsiz bir çayın,
Ziyan olan şekerleriyiz biz.
Evvellerin tecrübe artistlikleri,
Ve sigara dumanının bıyıklara sıvanan 
                                    sarımtrak bilmişliği.
Zaten bizi ayıran
Bir araya getirdiklerimiz değil miydi?


EMRE DOĞRUL
                                             

22 Ocak 2011 Cumartesi

22. YAŞ

Yaşım 22.
Ruhumda dört aşk ısırığı.
Etrafımda dört duvarın
                     kompleksli monotonluğu.
Uğurlu sayım dört.
Dört kutsal kitap var.
Mevsimler dört.
İsmim dört harfli...
Soluğum; 22. sessiz harf
Tıpkı yaşım gibi

24/07/2006
EMRE DOĞRUL

GELECEK

Gelecek dediğin,
Eskiyecek yarınların toplamı.
Ve belleklerde,
               fonda klasik müzik eşliğinde
Demokrasi gibi
              tatlı bir rüya olarak kalacak

EMRE DOĞRUL

19 Ocak 2011 Çarşamba

KALEMİM

Kalemim ölüyor.
Mahmur mahmur gezinirken
Son defa seviştiği satırlar arasında.
Kalemim;
Yüzünü ekşiten aksi bir ihtiyar gibi titrek.
Topallyan dalgalar üzerinde
Kanatlarını serinleten martılar gibi sıradan.
Kalemim,
Bir ölü kadar ölümsüz...


EMRE DOĞRUL

18 Ocak 2011 Salı

Beni yaşamak istersen
Gel!
Yıkıntılarımın salonunda ağırlıyayım seni.
Müstakil sevgilerimin
Sonsuz hüzünlere açılan bahçlerinde,
O güzelim düş dünyasının yeşilliğinde,
Yaşadığım tavan arası loşluğunu hisset.
Belki acırsın,
Belki ağlarsın,
Belki anlarsın.
O zaman da der misin acaba
Bu ne kasvet?
Sesin ip üstünde cambaz yüreği.
Sesin;
İpince bir kayık
Kaygan zemini yürürken,
Sokakların ve sarhoşluğu yağmurun
Giderek dolduran gözlerimi
Denizidir loşluğunun

16 Ocak 2011 Pazar

Bu nasıl bir yarım kalmışlık?
Uykuda gelen ölüm gibi
Habersiz,fırsatsız ve acımasız.
Hep yarım kaldık
                       yarım bırakıldık.
Hep, yarınlara kaldık.
Hayat;
Tanrı ile şeytanın iddası aslında
Ve biz
Bile bile lades diyoruz bu kumara.

EMRE DOĞRUL
Anlatmaya gerek yok.
İşte orada,
Tam olarak pencerenin ardında
Aç da bak
Artık o kadar alışkınım ki
Kendiliğinden dökülüyor
             görüntümün harfleri.
Yağmurlu karanlık,
Balık uykusu
               gözler açık.

EMRE DOĞRUL
Unutmak;
Soğuk bir yılan.
Pullarında ayın çeşitli suretleri.
Unutmak;
Sinsi bir yalan.
Küstah gülüşünün kenarında
                              sigara izmariti.
Unutmak;
Moğolvari bir talan.
Zamanın aktığına dair
Toynak izleri.
Unutmak;
Çıkarma işleminde kalan.
Acaba bu sıfırlar
Uslandırır mı beni?



EMRE DOĞRUL

15 Ocak 2011 Cumartesi

Şuurum;
Sarı saçlı samanın içinde
Toplu iğnenin gizi.
İşte budur
Bütün hikayem
Ve ruhumun toprağa düşen izi.



EMRE DOĞRUL
18 yaşından küçükler oynayamaz bu oyunu
Ve ayrıca büyükler de.
Ne reşiti vardır aşkın
Ne de mahiri.
Hep metin olmak gerekir
Bazen de bedevi.


EMRE DOĞRUL

14 Ocak 2011 Cuma

çoktan seçmeli bir hayatın
boktan analitiğinde kıvranıyorum
dudaklarımın arası kısaldıkça
daha bir ciddi oluyor yaşamak.
küçük bir kız çocuğu gibi hatırlamak seni
"sıktı"daki "ı"ların üzerine nokta koyamamak
Öpülesi sesi çalındı kulağıma
                                    ilkin.
Ab-ı hayat ile yıkanmış teninin rengi.
Ezberlenmiş güzelliklerde bulumadım ismini.
Peki,
Neden sevemedim gitti ?


HAYAT TAMLAMASI

Ben belirtisiz bir hayat tamlamasıyım.
Tamlananın umudu ve tamlayanın bilimezliği
                                                  cazip kılar yaşamayı.
Yoksa çok istediğimden değil,
Merak'ın içime bıraktığı birkaç yaramaz çocuk
Uyutmaz geceleri.


EMRE DOĞRUL
Sonra sen gider
Kapıların ardına saklanmış takvimleri koklardın.
Günahını yıkardın
                  bütün Osmanlı çeşmelerinin üzerine.
Orada,
Zamanın hayata döküldüğü yerde,
Hazır mıydın yaşamı yaşam eyleyecek kaleminle
Başlamaya bir öyküye.


EMRE DOĞRUL

12 Ocak 2011 Çarşamba

SANDIK

Aynalar olmasaydı
             "güzelim" diyebilir miydi insan kendine.
Güzellik; cam parçasına yanısyan
                                    kuru yalnızlık.
Yaratılıştan mükellef olduğumuz "sevmeye",
Adı sonradan konmuş öznel bir bahane.
Sevgili ise;
Sevene sunulan
              içi hediye dolu bir sandık.
Ve biz
O hediyeler yalnız bizimdir sandık.

EMRE DOĞRUL

11 Ocak 2011 Salı

ZAMAN

Avuçladığın mateminin olgunluğudur.
Artık yıldızların gölgesi düşer üzerine.
Bir intihar vakti, sallanır salıncakta
Ve kayar içine sinsi sinsi.
İçin artık bir park yeridir
                             cinayete elverişli.
Kum saati fark edemez çevrilmeden
Zamanın nasıl geçtiğini.
Halbuki zaman bu!
Dağlardan, tepelerden, iğne deliğinden bile geçer.
Ancak feryatlar ve ağıtlar eşliğinde taşınan tabutlardır
Yegane soluklanıp dinlendiği yer

-SE-SA

Ziller çaldırıp yalnızlığına
Ebedi teneffüsün olsam
Nefesinde baharın envaiçeşit kokusu
Ellerinde terli bir sevda tutkusu.
Rüzgar olsam
Ve ne varsa kötü olan senden yana;
Tenini okşayarak,
Sen farketmeden kovsam.
Usul usul akarak içine
                       yaşasam orda
Zamandan uzak
Sevdana tutsak


EMRE DOĞRUL

10 Ocak 2011 Pazartesi

Elimde değil dediklerim kaldı sadece ellerimde
Hayallerimin kırıklarını aldırmak mutluluk ister biraz da.
Ciğerlerime dolan duman,
Yoğun hallerden 
Boşluğa karışırken 
Her seferinde beni yağmalayıp
                                   kendine azık yapmakta.
Mutluluksa;
İşçi pazarında amelelik umudu.


EMRE DOĞRUL
Gül ve estir
            üzerimdeki loşluğu
Ellerim ellerindeyken
Sen o kadar rüzgarsın ki...



EMRE DOĞRUL

UNUTMAK

Bunun adı unutmaktır.
Unuttuğun kelimelerle yazmalısın
                                       unutmaya dair şeyleri
Ki;
ancak o zaman avutabilirsin
                                      belki,
İçindeki o vakitsiz ikindiyi


EMRE DOĞRUL
Lütfen hatırlayınız
Yirmiüç adlı asal bir sonbahardayız
                                    sayın kelebek ölüleri.
Merak ediyorum neye kandınız
Çıplak bir dut ağacına mı?
O şimdi bikinili sayılır.
Ölmeyin kelebek ölüleri
Tırtıllığınız size kalsın
Bana kanatlarınız lazım


EMRE DOĞRUL
Saçlarının ardındaki ülkede
                        yürümekti bir zamanlar
            okşayan sesiyle yaşamak.
Saçlarının ardındaki ülkede yaşamaktır şimdi
                                    gözlerideki yeşile sarılmak.



EMRE DOĞRUL

EV KIZI

Merdiven çıkışı heycanlığı soluğu,
Mısralarında bulursun ancak
Söylemek istemediği yorgunluğunu.
Elleri şarkı söyler,
Gözleri alkış...
Karyolasının altındadır
Geleceğini işlediği nakış


EMRE DOĞRUL
Ne kadar zalimdi
Küfür etmek için uydurduğumuz felek
Ve hep alınması imkansız öçler bırakırdı
Zamanın kaybolan kumsaati çöllerine.
Ne kadar isyan etsek de
Martılar aldanırdı
              simitin yavan lezzetine.


EMRE DOĞRUL
Ters yüzünü giymişim gerçeğin
Saç diplermde bayat, kepekli hava.
Üzerimde tek kullanımlık yağmur bulutu.
İçimse;
Beklentisiz bir bekleme salonu


EMRE DOĞRUL
Ne tarafa çeksen gelir
                    sahnemizin yırtık perdesi.
Hislerimiz nasıl da eflatundur şimdi
Kedisiz evin fareli mutfağı gibi sıcaktır da,
Tırtıklanmış ve kemirilmiştir ayrıca


EMRE DOĞRUL

9 Ocak 2011 Pazar

ÇİFTÇİ

Tandır başında yanık ekmek kokusu çeker canım
Ve ne zaman ışıltılı bir caddeye çıksam
Bir avuç yeşil buğday tarlasına acıkır gözlerim.
Çiftçinin alnından süzüldüğünde ise hayatın anlamı
Düşünesi gelir insanın.
Ne de liriktir şimdi
Çiftçinin, derisi ayak tabanlarından nasırlı elleri


EMRE DOĞRUL
Kazağının söküğünde arar sevgilisini
                                           yalnızın elleri.
Burnundan sümük akan bir boşvermişlik çizer
                                                      kendi yüzüne.
Çocukken ne de mutluydu oysa.
Şekerden evler vardı,
Küfürsüz konuşan veletler...
Sözlükte bile yokken "yalnız"ın karşıtı
Onlar söylesin düzgün Türkçeleriyle
Bu verdiğimiz neyin uğraşı?


EMRE DOĞRUL

KİMSESİZİN FISILTISI

Milyonlarca çocuğuma kıyardım her gün
Ucuz bir sabun kokusu eşliğinde.
Günah akardı solumdan
Sağımda; kurumaya yüz tutmuş yosun özetleri.
Havadayken yağmur,
Yerle çekimlenir su olurdu.
Önce günahlarımı  yıkardı
Sonra çarşaf çarşaf akardı kaldırımların üstüne
Ve uzanırdım kimsesizlere özel
Nemli döşeğime


EMRE DOĞRUL

SENİ BANA SORSALAR

Şimdi seni bana sorsalar,
Dilim damağıma aşık olur
                               susarım.
Şimdi seni bana sorsalar,
Sessizliğimin tüm zenginliği içinden
Sefilliğimin mirasçısı olur cevabım.
Şimdi, yani şu anda
                        seni bana sorsalar
Bu şiiri yazarım

EMRE DOĞRUL

AŞKIN TARİFİ

Milliyetsiz,
Müstakil
Ve iftarsız oruçlar kadar beklentisiz
                                             olmalıdır aşk.


EMRE DOĞRUL

ÖMRÜM/SEN

Ömrümsen beni sakla bir tarafında
Ömürsen,
Bırak kırlangıçları seveyim saçlarında
Hüzünsen,
Beni öyle bir ağlat ki
Affedebileyim gövdemdeki bütün çiçek isimlerini.
Sonra,
Bir yağmur gecesi
Çıkıp getirebileyim kapına
Kalbimdeki rüzgarın
İncecik sesini.

EMRE DOĞRUL

kelebekler ve insanlar

bekareti bozulup
             aşk kabarcıkları patlamış
                 ve ihtiyarlayamadan ölen kelebekler miydi
hayatın tadı damağında kalan?
yoksa biz miydik
     pisliğin ta boğazımıza sıvandığı hayatı yaşayan?


EMRE DOĞRUL
Bu denli kıran bir kırılganlık,
Üstelik benzini hiç bitmez kaçısının.
Şaraba küfür gibi,
Yüzünün gül suretinde soluşu.
Renk cümbüşü tuzlu gülüşünde,
Acizdir, aynasız güzelliğinin
                       zihnimdeki yok oluşu...

EMRE DOĞRUL
Günde beş vakit hayal,
Makus kaderciliklerin bitmek bilmeyen
                                        şükürcü pişmanlıkları
Ve rahastsızlıların kaşınan yaraları
İşte yurdum insanının
                      "yazık" hayatı

BENİM AFORİZMALARIM

kadın erkeği önce kendisi için yalnızlaştırır sonra tamamen yalnız bırakır

mutluluk kusursuz olmak değil, zaman zaman kusurları aşabilmektir

artık duygular hormonları değil hormonlar duyguları yönetiyor

geçmişte kazandıklarınızın ve kaybettiklerinizin zamanla tersine döndüğünü gördüyseniz bu; hayatın bir yanılsama olduğunun ispatıdır

doğru veya yanlış yoktur süreçler ve şartlar vardır

herhangi birşeye baktığında sadece gösterilmek isteneni görmek kör olmaktan daha kötüdür

sevgi ve aşk gerçek anlamda yoktur ve hiç olmamışlardır. acıma, haz, farkında olduğumuz ve olmadığımız çıkarlar doğrultusunda ilkel  içgüdülerimiz vardır

demokrasi tanrı gibidir, varlığından eminizdir ama onu hiç göremeyiz

insanlar mutlu olmayı zorunluluk olarak gördükleri için çoğu zaman mutsuz oluyorlar

yalnızlık; aynı anda bütün dünyaya ve hiçbir şeye sahip olmaktır

insanların becerebildikleri en basit şey birbirleridir

şeytanı görmek istiyorsanız aynada uzun uzun gözlerinizin içine bakın

insan o kadar acizdir ki her zaman yönetilmeye ihtiyaç duyar

kadınların beyni sustuklarında çalışır

kadınlar süreçlere erkekler sonuçlara odaklanır

insanların cennette bile mutlu olabileceği konusunda ciddi şüphelerim var

evlilik öğrenilmiş çaresizliktir

 yanacak bir cehennemden daha kötüsü öyle bir yerin olmamasıdır

dünyanın bütün çocukları çocuktur. yetişkinleri ise alman ,ingiliz ,fransız... hristiyan, müslüman, ateist...

Evet, ıssızlığın ortasındayım
Elektrikler kesik
Yağmur yağıyor ilk defa
buralara geldim geleli.
Evet gecenin de ortasındayım
Ne düşüneceğim bir sevgilim var
Ne de düşünülesi bir sevdiğim.
Ama hala şiirim var yazabildiğim.
Yazarken içtiğim sigaram
Ve hepsini tamamlayan bir de mumum...
Başımı dışarı uzatsam
kendimi göreceğim
Anladım ki ben de parçası olmuşum
Issızlığın ve de gecenin

BİZLER


Bizler kurulu saatleriz
Ne zaman çalacağımızı bilmeden
Dönüyoruz zamanın kadranında
Çoğu kez saati yanlış göstersek de
Fark etmeden yaklaşıyoruz
Duracağımız güne
Bizler tavuğun lades kemiğiyiz
Çatırdayan ruhlarımız
Ve gevşek insanlığımızla
Yaşıyoruz hayatın biryerlerinde
Bir ucumuz tanrının
Bir ucumuz şeytanın elinde
Bizler …
Kimiz neyiz
Bizler dünyanın avlusuna bırakılan
Hiçliğin kimsesizleriyiz
Yalız geldik dünyaya
Yalnız, öleceğiz

                                                    Emre DOGRUL